Batıl Dinden Kopup-Ayrılabilmek
- Allah Kesin Var
- 13 Ağu 2023
- 5 dakikada okunur

Allah'ın dinine (İslam'a) giren bir kişinin temel vasfı, yalnızca Allah'ı Rab edinmesidir. Allah'ı Rab edindiğine göre, O'ndan başka hiçbir varlığı yol gösterici olarak kabul edemez. Tüm yaşamını Allah'ın gösterdiği şekilde, yani O'nun "... muttakiler için yol gösterici olan..." (Bakara Suresi, 2)
kitabına, Kuran'a göre düzenleyecektir. Bu durumda, başka bir ahlak
sistemini benimsemesi söz konusu olamaz. Dolayısıyla iman eden bir insan Kuran ahlakının tam tersi olan bir ahlaki sisteme bağlı olmaz. Hem Müslüman olup, hem de atalarından gelen din-dışı geleneklerin takipçiliğini yapmaz. Kendi başına bir "hayat felsefesi" de üretmez. O yalnızca Müslümandır; başka bir ismi olmaz. Ona bu ismi Allah vermiştir. Kuran'da bu konu şöyle bildirilir:
Allah adına gerektiği gibi cehd edin (çaba harcayın). O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğugibi). O (Allah) bundan daha önce de, bunda (Kur'an'da) da sizi "Müslümanlar" olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a sarılın, sizin Mevlanız O'dur. İşte, ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcı.
(Hac Suresi, 78)
Kuran'ın farklı surelerinde içinde bulundukları toplumun batıl dininden tümüyle kopup
ayrılan ve katıksız olarak Allah'ın dinine yönelen müminlerden söz edilir. İçinde bulundukları toplumun batıl dinini kabul etmedikleri için ölüm tehlikesiyle karşılaşan ve güvenlik için mağaraya sığınan "Ashab-ı Kehf" (mağara ehli) bunlardan biridir. Kuran'da, Kehf Ehli'nin durumu şöyle bildirilir:
Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehli'ni Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?
(Kehf Suresi, 9)
Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve Biz de onların hidayetlerini artırmıştık. Onların
kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) raptetmiştik; (Krala karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi'dir; İlah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız. Şunlar, bizim kavmimizdir; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?" (İçlerinden biri demişti ki:) "Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde,
(dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın."
(Kehf Suresi, 13-16)
Ayetlerden anlaşıldığı üzere, Allah'ın dinine teslim olan bir mümin, batıl dine mensup olan insanlardan fikren tam anlamıyla uzaklaşmalı, ayrılmalıdır. Bu, mutlaka fiziki bir ayrılık anlamına gelmez. Ashab-ı Kehf, karşı taraftan gelen saldırı nedeniyle fiziksel olarak ayrılarak mağaraya girmiştir. Müminler, özellikle zihinsel yönden, batıl dine mensup kişilerden kopmalıdır. Hz. Yusuf buna örnektir. Mısır'da kendisine atılan bir iftira yüzünden zindana girmiş olduğu dönemde zihinsel olarak inkarcılardan tamamen kopup ayrılmış durumdadır. Zindanda kendisine soru soran kimselerle şöyle konuşur:
"... Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim. Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler. Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı? Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, Kendisi'nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler."
(Yusuf Suresi, 37-40)
Bir başka ayette ise Hz. İbrahim ve onunla birlikte iman eden müminlerin batıl dine
mensup olan toplumdan kopup-ayrılmaları örnek gösterilir:
İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir..."
(Mümtehine Suresi, 4)
Kafirun Suresi ise müminlerle batıl din mensupları arasındaki ayrımın bir başka ifadesidir: De ki: "Ey kafirler. Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz. Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana."
(Kafirun Suresi, 1-6)
Mümin, batıl din mensuplarıyla kendisi arasındaki ayrımı kesinlikle son derece titiz bir biçimde yapmalıdır. İnkar edenlerin dininin hiçbir yönü, örneğin değer yargıları, ahlak kuralları, davranış kalıpları, diyalog şekilleri vs. müminler tarafından benimsenip uygulanmamalıdır. Mümin, batıl dindeki tavırları değil, Kuran'da tarif edilen tavırları göstermekle yükümlüdür. Çünkü Kuran'da müminlerin asaletine, ahlakına ve inancına en yakışan yürüyüş şekli ve hatta ses tonu tarif edilmektedir.
Allah ayetlerde şöyle buyurur:
İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.
(Lokman Suresi, 18-19)
Ancak burada bir hususa dikkat etmek gerekir: Batıl dinler, farklı farklıdırlar ve çok azı, Marksizm örneğinde olduğu gibi, Allah'ı inkar ettiğini açıkça söyler. Buna karşın, Kuran'dan öğrendiğimiz gibi, batıl dinlerin mensuplarının önemli bir bölümü, Allah'a inandıklarını, O'na itaat ettiklerini söylemektedirler. Ancak bu samimiyetsiz bir iddiadır ve gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Yaşadıkları hayat ve benimsedikleri ahlak anlayışı bu iddialarına ters düşmektedir. Bir ayette batıl din mensuplarının söz konusu iddialarına şöyle örnek verilir: Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.
(Zümer Suresi, 3)
Başka ayetlerde ise, batıl din mensuplarının kendilerine sorulduğu zaman, Allah'ın varlığını ve kudretini kabul ettikleri, ancak dilleriyle kabul ettikleri bu gerçeğin anlamını kavrayamadıkları ve O'ndan korkmadıkları haber verilir: De ki: "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir?
Ve işleri evirip-çeviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir. Öyleyse de ki: "Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?" İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hâlâ çevriliyorsunuz? Böylece Rabbinin sözü o fasık kimseler üzerinde (şöyle) gerçekleşmiştir ki: "Onlar şüphesiz iman etmezler."
(Yunus Suresi, 31-33)
Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade kıldı?" diye soracak olursan, şüphesiz: "Allah" diyecekler. Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?
(Ankebut Suresi, 61)
Bu nedenle, batıl dinleri teşhis ederken dikkatli olmak gerekir. Batıl dinlerin mensupları,
Kuran'ın da sadece "çıkarlarına ters düşmeyen kısmını" kabul ediyor olabilirler. Ama dediğimiz gibi, kabul ettikleri, Kuran'ın yalnızca bir kısmıdır ve Allah'ın hükmüne göre, Kuran'ın bir kısmına iman edip, bir kısmını inkar etmek inkardır:
... Yoksa siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
(Bakara Suresi, 85)
Allah bir ayette müminlere şöyle buyurmaktadır: ... Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim...
(Maide Suresi, 3)
Allah bizlere din olarak İslam'ı seçmiştir. Tek doğru yol odur ve ondan başka her yol (her din) batıldır. Hepimiz nasıl düşünmemiz, nasıl davranmamız, nasıl konuşmamız, nasıl yaşamamız gerektiğini Allah'ın dininden öğrenmekle yükümlüyüz.
Bu nedenle Müslümana düşen, karşı karşıya olduğu toplumun durumunu Kuran'ın kıstaslarıyla tahlil etmek ve ona göre davranmaktır. Eğer içinde bulunduğumuz toplumun üyeleri, kendilerine Rab olarak Allah'ı değil de, birbirlerini ya da atalarını kabul etmişlerse, kendilerine yol gösterici olarak Allah'ın kitabını değil de başka kaynakları belirlemişlerse, Allah'ı unutmuş, O'nun hükümlerinden yüz çevirmiş olurlar.
Güzel bilgi için teşekkür ediyorum.